SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

AKDİYE BAHSİ

<< 3588 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ حَدَّثَنَا مُصْعَبُ بْنُ ثَابِتٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ قَالَ قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ الْخَصْمَيْنِ يَقْعُدَانِ بَيْنَ يَدَيْ الْحَكَمِ

 

Abdullah b. ez-Zübeyr'den, (şöyle) dediği rivayet olunmuştur:

 

Rasûlullah (s.a.v.), davacı ile davalının hâkimin önünde oturmalarını emretti.

 

 

İzah:

Mevzumuzu  teşkil  eden  bu  babın    başlığında    bulunan"keyfe =nasıl" kelimesi fazladandır.Çünkü bu babda bulunan hadislerle davacı ile davalının hâkim huzurunda nasıl oturacağına dair bir ifade yoktur. Bu sebeple biz bab başlığını tercüme ederken söz konusu kelimeye yer vermedik.

 

Bu hadis-i şerif,.mahkemede davacı ile davalının hâkimin önünde otur­malarının meşruluğuna ve hâkimin mahkeme süresince ikisine de eşit davranması gerektiğine delâlet etmektedir. Bu hususta Ö. Nasuhi Bilmen şöyle diyor.

 

Hakim,hasımların arasında adi ile müsavata riayetle muameleye me­murdur. Binaenaleyh, iki taraftan biri her ne kadar, eşraftan, diğeri ise ahad-ı nâsdan olsa veya biri müslim diğeri gayri müslim bulunsa hâkimin, mahke­me zamanında bunları oturtmak ve kendilerine bakmak ve söz söylemek gi­bi muhakemeye müteallik bütün hususatta adaletle, müsavata riayet etmesi lâzımdır. Nitekim bir hadis-i şerifte: "Sizden biri kaza ile mübtela olunca hasımlarını oturtmakta, nazarda, işarette müsavi tutsun; sesini iki hasımdan yalnız birine karşı yükseltmesin..." buyurulmuştur.

 

tslâm hukukunda, siyâsetinde müsavata riayet bir vecibedir. Hiçbir kim­senin mevkii, hakkında icab eden cezanın sükutuna sebep olamaz ve herkes hâkim huzurunda aynı vaziyette bulunur, müsavat ihlâl edilemez. Nitekim bir'hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Sizden evelki kavimleri helak eden hal şudur: Onların arasında mevki sahiplerinden biri bir hırsızlık yapınca bı­rakırlardı, zayıf mevkisiz biri yaptı mı hakkında hırsızlık cezası tatbik eder­lerdi,"

 

Demek ki, böyle müsavatı ihlâl eden bir muamele, bir milletin helaki­ne, inkırazına başlıca bir sebeptir.

 

Meşhurdur ki, İmam Ali (k.v) hilâfeti zamanında kendi tarafından ta­yin edilmiş olan Kadı Şüreyh huzurunda bir zırh meselesinden dolayı bir ya-hudi ile murafaada bulunmuştu. Her ikisi de mahkemede aynı vaziyette bu­lunuyordu. Hâdiseye bir zat ile beraber Hz. Ali'nin muhterem oğlu da mut­tali idi. Fakat bir şahit kâfi ve babası lehine oğlun şahadeti muteber olmadı­ğından, Kadı bunların şahadetini kabul etmemiş, nihayet yahudinin lehine karar vermişti.

 

Kadı Şüreyh, mahkeme esnasında İmam Ali'ye hitaben: "Ey Ebû Hasan" diye hitab etmişti. Böyle künye ile hitap ise hasma karşı İmam Ali hakkında bir tazim ve ihtiram ifadesi taşıyor olduğundan İmam Ali Hazretleri, bun­dan hoşlanmamış; kendisine de yalnız adıyla hitap etmesini istemişti.

 

İşte bir emîrül mü'mininde tecelli eden bu adalet ve müsavat, bu hakka inkiyad hasreti, hasmının hakikati itiraf etmesine ve şeref-i İslama nailiyetine vesile olmuştur."[Hukuk-i İslâmiye Kamusu, VIII, 220-222; Binâye, VIII, 28.]

 

Bu hadisin senedinde Mus'ab b. Sabit vardır. Bu ravinin rivayetlerine güvenilemez.